Ana içeriğe atla

Enerji Diplomasimiz Geleceğe Hazır mı?


Küresel enerji dinamikleri ve enerji sektöründe iş yapma biçimleri değişirken, Türkiye’nin enerji diplomasisi bu değişime uyum gösterebilecek mi? Türkiye’de devlet, enerji diplomasisi ile Türk enerji sektörünü destekleyebilecek mi? Yarının Türk enerji sektörü, uluslararası alanda devlete nasıl ihtiyaç duyacak? Küresel enerji mimarisi hızla değişirken, bu soruların Türkiye’de de gündeme gelmeye başlamasında fayda var.

Türkiye’nin, geleneksel enerji kaynakları açısından büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu iyi bilinen ve üzerinde çokça tartışılmış bir konu. Bu durumun ise Türkiye üzerinde, başta ekonomik ve siyasi olmak üzere, birtakım olumsuz etkileri var. Ekonomik etkiler arasında, Türkiye’nin yıllık kabaca 50 milyar dolarlık enerji ithalat faturası başta gelmekte. Buna benzer şekilde, ithal enerji girdilerinin Türkiye’nin rekabetçiliği üzerinde nispeten olumsuz bir etkisi de mevcut. Siyasi alanda ise, Türkiye’nin enerji ithalatında yüksek oranda bağımlı olduğu Rusya ve İran gibi ülkelere karşı dış politikada daha müdebbir davranmak zorunda kalması sözkonusu.

Diğer taraftan, mevcut enerji mimarisi dahilinde Türkiye, değerli bir enerji transit ülkesi ve bu pozisyonunu bölgesel enerji merkezi olmaya doğru geliştirebilmesi için de gereken altyapıya sahip. Ancak, enerjinin, özellikle bu bölgede gitgide daha çok siyasileştirilmesi sebebiyle, enerji projelerinin fizibilite çalışmalarındaki en önemli alan artık ekonomik, değil siyasi fizibilite haline gelmiş durumda. Bu yüzden enerji sektörünün, yakın bir gelecekte tamamen özel sektörün hakim olacağı bir sektör haline gelmesi mümkün gözükmemekte. Doğu Akdeniz gazının durumu bu duruma en güzel örnek. Dolayısıyla bugün Türkiye’de enerji sektörünün devletten uluslararası alanda beklentisi, dış devletlerin siyasi nedenli piyasa bozucu etkilerine karşı sektörün çıkarlarının korunması. Mesela arama ruhsatlarının iptalinin ve boru hattı vanalarının kısılmasının önlenmesi veya kara ve denizdeki yurtdışı varlıklarının korunması gibi. Bugün devletin muhatabı kuzey, güney ve doğu’daki enerji tedarikçisi devletler. Bugün bir şeyler yakıp suyu kaynatarak elektrik üretiyoruz. Bugün hala önemli olanlar geleneksel enerji kaynakları ve bugün korunan varlıklar hala fiziksel varlıklar. Ama yarın bunların hepsi değişecek gibi gözüküyor. Henüz gözükmeyen ise, bunlar değiştiğinde devletin nerede olacağı.

Yarın olacak değişikliğin temeli, kullanacağımız enerji kaynaklarının değişmesi olacak. Yenilenebilir enerjiler ve nükleer daha çok ön plana çıkacak. Bunlar ön plana çıktıkça, Türkiye’nin muhatapları da genişleyecek. Bugünkü kuzey, güney ve doğudaki fosil yakıt ihracatçısı devletlere ek olarak, batıdaki ve uzakdoğudaki enerji teknolojileri ihracatçılarına da enerji diplomasimiz içinde yer vermek gerekecek. Benzer şekilde, bugün enerji ithalatımızın ağırlığını oluşturan ülkeler değişecek ve bu kez batı ve uzakdoğudan enerji teknolojileri ve ekipmanı ithal etmek durumunda kalacağız. Yeni santrallerin ise, ilk yatırım maliyetleri yüksek olacağı için, enerji diplomasimizin uluslararası finans uzmanlığına daha çok ihtiyacı olacak. Özellikle, ülkemizde ve dünyada hakim olan özelleştirme politikaları ise, bu ihtiyacı daha bugünden dayatmakta.

Uluslararası enerji siyasetinde ana konu, fosil yakıt ticaretinden teknoloji ticaretine doğru kayacak. Yani, yarın korunan varlıklar arasında, fiziki olmayan şeyler de gitgide daha çok ön plana çıkmaya başlayacak. Devletin resmi strateji belgelerine bakılırsa, Türk enerji sektörü de kaçınılmaz olarak daha çok Ar-Ge odaklı bir hale gelecek. Bu durumda, Türk enerji şirketlerinin fikri mülkiyet haklarının korunması da enerji diplomasimizin bir parçası haline gelecek. Bugün, enerjinin siyasileştirilmesi dolayısıyla, daha çok devletler arasında cereyan eden enerji diplomasisinde, yarın bu teknoloji şirketleri de muhatap alınmaya başlayacak. Haliyle, bugün kuzey, güney ve doğudaki devletler olan sıklet merkezi, batı ve uzakdoğudaki teknoloji şirketlerini içerecek şekilde genişlemek durumunda kalacak.

Kısaca yarın, enerji diplomasimizin üç ana alanında genişleme yaşamak durumda kalacağız: Enerji siyaseti tahayyül ufkumuza yeni bölgeler eklemlenecek, fosil yakıt ithalatı olan odak noktamız enerji teknolojileri ihracatı ve ithalatı gibi yeni konular ile genişleyecek ve hala genelde devletten devlete (veya devletlerin resmi şirketleri arasında) cereyan eden münasebetlerimiz özel teknoloji şirketleri gibi yeni aktörler eklendiğinde karmaşıklaşacak. Bütün bu değişim elbette geceden sabaha olmayacak. Fakat, uzun soluklu bir değişimin ilk sancıları daha bugünden hissedilmeye başladı ve bu sancılar artarak devam edecek. Geçtiğimiz günlerde, G-7 ülkelerinin karbon salınımlarına ilişkin koydukları hedefler de bütün bu tahminleri doğrular nitelikte. En doğru strateji, sorunlar ağırlaşmadan ve değişim hızlanmadan önce kendimizi yeni dünyaya adım adım hazırlamak. Bir kez dışında kaldığımız dünyaya, tekrar uyum göstermenin maliyeti çok daha yüksek olabilir.
Aslı için: Enerji Panorama

Yorumlar

Çok Okunan | Most Read

Ege’deki Enerji Tesislerimizi Kıbrıs’taki Askerimiz Koruyor

Türkiye, denize kurulacak ilk rüzgar enerjisi santralini, Ege kıyılarının kuzey kesiminde veya Trakya’nın Karadeniz kıyılarında inşa etmeyi tasarlıyor. Bu sebeple, özellikle kuzey Ege’de yoğunlaşan enerji tesislerimizin güvenliğini tekrar gözden geçirmenin tam zamanı. Bunu gerekli kılan başka ek sebepler de var. Türkiye’nin yoğun dış politika gündemini ve askeri operasyonlarını fırsat bilen Yunanistan’ın, Ege’de mütecaviz girişimlerini sıklaştırması ve ısınan doğu Akdeniz jeopolitiği, Ankara-Atina arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlar. Ankara’nın Vaşington ve Brüksel ile ilişkilerinin bozuk olması da, Atina’nın elini güçlendiriyor. Daha fazla enerji yatırımının kuzey Ege’de toplanması ise, halihazırda Yunanistan hava kuvvetlerinin tehdidine açık olan kritik enerji altyapımızın oranını artıracak. Bu durumu engellemek için Türkiye’nin elindeki en büyük imkan ise, Kıbrıs’ta konuşlu Türk askeri.

Litvanya'da Bir Türk İli: Trakay

Karayların, ya da diğer bir deyişle Karaim halkının, yaşadığı yer hem anayurttan hem de Osmanlı arazisinden çok uzaklarda bir Türk ili. Baltık ülkelerinden Litvanya'nın başkenti Vilnüs'e 35 km uzaklıkta 5.400 nüfuslu bir cennet köşesi olan bu diyar, Musevi olan Karay Türklerinin Litvanya'daki başkenti konumunda. Karay Türkleri, 1397-1398'de Litvan Dukası Vytautas tarafından Kırım'dan getirilmişler ve Vytautas'ın gayri resmi başkenti olan Trakay'a yerleştirilmişler. Kaynaklara göre Vytautas, 14. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiş çok kanlı bir savaştan sonra Karayların savaşçılığını çok beğenmiş ve özel muhafızı olmaları için onları Trakay kalesine yerleştirmiş.Tarih boyunca Rusya, Almanya ve Lehistan (Polonya) üçgeninde birçok sıkıntılar çeken Karaylar'ın nüfusu 18. yüzyıl başlarında bir ara 3 aileye kadar düşmesine rağmen bu uzak akrabalarımız kendilerini toplamayı başarmışlar ve her türlü badireleri atlatarak şu anda sadece Trakay da bile 300 civarınd

Türkiye-ABD Gerilimi ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği

Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında, ikili ilişkiler tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanmakta. Yakın bir zamana kadar birçok konuda anlaşabilen ve birbirlerini “stratejik ortak”, “müttefik” gibi sıfatlarla niteleyen iki ülkenin ilişkilerinin hızla bozulmasının, hatta karşılıklı başkentlerdeki vize işlemlerini durdurma noktasına gelmelerinin altında yatan birçok sebep var. Küresel sistemin hala en güçlü aktörü olan ABD ile yaşanan gerilimin, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından kısa ve uzun vadede ne anlam taşıdığının tetkiki ise, sıklıkla gözden kaçırılmakta.