Ana içeriğe atla

2016 Türkiye İlerleme Raporu'nda Enerji Faslı


Avrupa Birliği (AB) tarafından hazırlanan 2016 Türkiye İlerleme Raporu, genel itibariyle, Türkiye'nin AB'den ve AB değerlerinden uzaklaştığını iddia etmekte. Bu yönüyle de, Türkiye'nin Avrupalılaşma yolculuğunun adeta 'AB'siz Avrupalılaşma' şekline evirildiğinin açık bir beyanı görünümünde. Raporun başlangıç kısmında, AB'nin ve üye ülkelerinin kınamakta ve Türkiye'ye destek olmakta geç kaldıkları hain darbe girişiminin 'derhal' kınandığı ve Türkiye'ye destek verildiği gibi gerçek dışı bir ifade yer almakta. Buna karşılık, enerji konusunun ise, ikili ilişkilerdeki en önemli işbirliği alanlarından biri olmayı sürdürdüğü tüm açıklığıyla kabul edilmekte. Ancak, Türkiye'de özellikle doğalgaz piyasasının hızla geliştirilmesinin ve enerji verimliliğinde ilerleme sağlanmasının gerekliliği vurgulanmakta.

2016 raporunda Türkiye enerji sektörü, geçen yılki ifadeye benzer şekilde, 'vasat hazırlıklı' (moderately prepared) olarak tanımlanmakta ve 2012 raporundaki 'orta üstü gelişkin' (moderately advanced) tanımlamasına kıyasla net bir gerilemeyi işaret etmekte. Raporun temel bulgusu, arz güvenliği ile elektrik ve yenilenebilir enerji sektörlerinde, Türkiye'nin iyi bir gelişme gösterdiği, ancak önümüzdeki dönemde yapması gerekenlerin, doğalgaz piyasası serbestleşmesinde ilerleme sağlamak, nükleer enerji konusunda topluluk müktesebatına uyum sağlayarak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nu (TAEK) ıslah etmek ve elektrik ve doğalgaz sektörlerinde maliyet temelli ve daha şeffaf bir tarife yapısına geçişi tamamlamak olduğu belirtilmekte.

Anadolu Geçişi Doğalgaz Boru Hattı Projesi'nin (TANAP), planlanandan önce, 2018'de faaliyete girecek olmasının, ülkenin arz güveliği açısından oluşturacağı rahatlamanın, Bulgaristan-Türkiye enterkonnektörü ile birlikte düşünüldüğünde, Türkiye'nin hali hazırda iyi bir durumda olan enerji arz güveliğini daha da iyileştireceği ifade edilmekte. Benzer şekilde, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi'nin (TEİAŞ), ENTO-E'ye (European Network for Transmission System Operators for Electricity) gözlemci üye olması ve ticari elektrik transferinin başlamasının da, Türkiye'nin enerji arz güvenliği açısından olumlu olduğu not edilmekte.

Enerji piyasaları konusunda, elektrik sektörü açısından, Üçüncü Enerji Paketi'yle uyumlu bir noktada olunmasına ve %86 teorik piyasa açıklığının sağlanmasına rağmen, sübvansiyonların kaldırılmasının sürekli olarak ertelenmesinin, tam anlamıyla serbest bir piyasanın oluşmasını imkansız kıldığı değerlendirilmekte. Bu eleştiri kısmen haklı olmakla birlikte, ülkenin iç siyasi ortamı göz önüne alındığında, bu durumun öngörülebilir bir gelecekte düzelmesini beklemek anlamlı olmayacaktır. Doğalgaz piyasasının gelişimi konusunda ise, açıkça söylemek gerekir ki, AB raportörleri pek umutlu görünmemekle birlikte, piyasanın geliştirilmesi konusundaki gerklilikler tekrarlanmakta.

Rapor, yenilenebilir enerjilerin gelişimi konusunda Türkiye'nin başarısını övmekte. Hem kapasite artışındaki hem de destek mekanizmalarındaki yerindeliği saptamakta. Toplam elektrik üretiminin %32'sinin yenilenebilir kaynaklarla yapılmasını takdir etmekte. Diğer taraftan, enerji verimliliği konusunda ise, yıllardır olduğu gibi bu yıl da, Türkiye'yi tamamen başarısız bulmakta ve hiçbir gelişme kaydedilmediğine kesin bir şekilde yer vermekte. Benzer şekilde, nükleer enerji ve nükleer güvenlik konularında da AB'ye uyum konusunda Türkiye'nin çok yavaş davrandığı kaydedilerek, TAEK'in yeniden yapılandırılmasının gerekliliği ifade edilmekte.

Rapor, enerjiden bağımsız olarak, adeta Türkiye-AB ilişkilerindeki tamiri zor yıpranmanın somutlaşmış hali gibi durmakta. Son yıllarda soğuyan ve birçok konuda gerilen ilişkiler neticesinde, Türkiye'nin AB yolculuğundaki hızı ise sıfır mertebesine kadar inmiş durumda. Ancak, bu noktaya gelinmesinde, Türkiye kadar AB'nin de rolü olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Enerji konusunda ise, tıpkı geçen yılki raporda olduğu gibi, Türk Akımı projesinin üstünkörü bahsedilerek geçiştirildiği izlenimi mevcut. Türkiye'nin, doğalgazda yarıdan fazla bir bağımlılığa sahip olduğu Rusya'yla yaşadığı uçak krizinden sonra, askeri-siyasi krizin enerji alanına sıçramasını engelleyebilmiş ve hiçbir ciddi kesinti yaşamamış olması, raporda tamamen görmezden gelinmekte. Ayrıca, 31 Mart 2015 tarihli elektrik kesintisinden geçen yıl da hiç bahsetmeyen raporun, bu yıl da, o büyük kesintinin ardından hangi tedbirlerin alındığını hiçbir şekilde takip etmemesi, arz güveliği standartları açısından ilgi çekici.

Benzer şekilde, doğalgaz santralleri için geliştirilen yeni destek mekanizması da, raportörlerin tamamen ihmal ettikleri bir husus. Rapor, Türkiye'nin başlattığı yerli kömür hamlesini de görmezden gelmekte. Halbuki, hem elektrik arz güvenliği, hem uygulanacak teşvikin piyasaya etkileri, hem de yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması açılarından önem arz eden bu politikanın, gelecek yıllardaki ilerleme raporlarında Türkiye'ye yöneltilecek en büyük eleştirilerden biri olacağını daha şimdiden tahmin etmek hiç de zor değil. Gelecekte eleştirilecek bir uygulamanın, neden henüz yapılmadan önce, yol yakınken eleştirilmediği ise, cevapsız durumda.
Aslı için: Enerji Panorama

Yorumlar

Çok Okunan | Most Read

Ege’deki Enerji Tesislerimizi Kıbrıs’taki Askerimiz Koruyor

Türkiye, denize kurulacak ilk rüzgar enerjisi santralini, Ege kıyılarının kuzey kesiminde veya Trakya’nın Karadeniz kıyılarında inşa etmeyi tasarlıyor. Bu sebeple, özellikle kuzey Ege’de yoğunlaşan enerji tesislerimizin güvenliğini tekrar gözden geçirmenin tam zamanı. Bunu gerekli kılan başka ek sebepler de var. Türkiye’nin yoğun dış politika gündemini ve askeri operasyonlarını fırsat bilen Yunanistan’ın, Ege’de mütecaviz girişimlerini sıklaştırması ve ısınan doğu Akdeniz jeopolitiği, Ankara-Atina arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlar. Ankara’nın Vaşington ve Brüksel ile ilişkilerinin bozuk olması da, Atina’nın elini güçlendiriyor. Daha fazla enerji yatırımının kuzey Ege’de toplanması ise, halihazırda Yunanistan hava kuvvetlerinin tehdidine açık olan kritik enerji altyapımızın oranını artıracak. Bu durumu engellemek için Türkiye’nin elindeki en büyük imkan ise, Kıbrıs’ta konuşlu Türk askeri.

Litvanya'da Bir Türk İli: Trakay

Karayların, ya da diğer bir deyişle Karaim halkının, yaşadığı yer hem anayurttan hem de Osmanlı arazisinden çok uzaklarda bir Türk ili. Baltık ülkelerinden Litvanya'nın başkenti Vilnüs'e 35 km uzaklıkta 5.400 nüfuslu bir cennet köşesi olan bu diyar, Musevi olan Karay Türklerinin Litvanya'daki başkenti konumunda. Karay Türkleri, 1397-1398'de Litvan Dukası Vytautas tarafından Kırım'dan getirilmişler ve Vytautas'ın gayri resmi başkenti olan Trakay'a yerleştirilmişler. Kaynaklara göre Vytautas, 14. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiş çok kanlı bir savaştan sonra Karayların savaşçılığını çok beğenmiş ve özel muhafızı olmaları için onları Trakay kalesine yerleştirmiş.Tarih boyunca Rusya, Almanya ve Lehistan (Polonya) üçgeninde birçok sıkıntılar çeken Karaylar'ın nüfusu 18. yüzyıl başlarında bir ara 3 aileye kadar düşmesine rağmen bu uzak akrabalarımız kendilerini toplamayı başarmışlar ve her türlü badireleri atlatarak şu anda sadece Trakay da bile 300 civarınd

Türkiye-ABD Gerilimi ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği

Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında, ikili ilişkiler tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanmakta. Yakın bir zamana kadar birçok konuda anlaşabilen ve birbirlerini “stratejik ortak”, “müttefik” gibi sıfatlarla niteleyen iki ülkenin ilişkilerinin hızla bozulmasının, hatta karşılıklı başkentlerdeki vize işlemlerini durdurma noktasına gelmelerinin altında yatan birçok sebep var. Küresel sistemin hala en güçlü aktörü olan ABD ile yaşanan gerilimin, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından kısa ve uzun vadede ne anlam taşıdığının tetkiki ise, sıklıkla gözden kaçırılmakta.