Ana içeriğe atla

Elektrik Sektörü Serbestleşmesinde Fırsat Penceresi İhtiyacı



2002 seçimlerinin yarattığı fırsat penceresi sayesinde ilerleyip bugünkü olgunluğuna erişebilen elektrik sektörü serbestleşmesi, derin bir tıkanıklık yaşadığı bugünlerde, yeni bir fırsat penceresi ihtiyacı içinde. 31 Mart 2019 mahalli idareler seçimlerinden sonra, seçimsiz geçmesi umulan birkaç yıllık süre, ihtiyaç duyulan bu fırsat penceresini sağlayabilir ve reformların önünü açabilir.


Tarihi anlamda kökleri 1980’lerin ilk yarısına kadar uzanan, ancak 2001 Şubatında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile adı koyulan elektrik sektörü serbestleşmesi, temel olarak, elektrik üretim, dağıtım ve tedarik işlerini, oluşturulacak rekabetçi bir piyasaya bırakırken, iletim tekelinin devlette kalmasını öngörüyordu. Serbestleşmeden murat edilen iki esas fayda ise, kamu kaynakları üstündeki harcama baskısının azaltılması ve özel sektör sayesinde yaratılan verimlilik artışlarının, elektriğin nihai fiyatına indirim olarak yansıması idi. Süreç içerisinde, üretim ve dağıtım alanındaki özelleştirmeler, kamuya ek mali kaynaklar yaratırken, özel sektörün bu alanlardaki rolü de, artan elektrik yatırımı ihtiyaçlarının, kamu kaynakları kullanılmadan gerçekleştirilebilmesini sağladı. Özel yatırımcılar, Türk elektrik sektörüne 100 milyar dolar civarındaki yatırımlarıyla, ülkenin kalkınma ve bayındırlık ihtiyacının giderilmesine katkı yaptı.

Serbestleşme sürecinin oldukça başarılı ilerlemesini sağlayan temel etkenlerden biri, Kasım 2002’de, uzun süre sonra ilk defa bir tek parti iktidarının oluşmasıydı. Yeni iktidar partisinin, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kurumlarca da talep edilen elektrik sektörü serbestleşmesine olan desteği, sürecin ilerleyebilmesini sağladı. Yeni iktidarın, öncekinden miras aldığı serbestleşme politikasını, samimiyetle inandığı için mi, yoksa sadece faydacı bir yaklaşımla fırsata mı dönüştürdüğünden azade olarak, sürecin, tek parti iktidarının desteği sayesinde ilerleyebildiği yadsınamaz bir gerçek.

Tek parti iktidarının, hem bazı bürokratik çevrelerin, hem de sivil toplum bileşenlerinin muhalefetine rağmen, sürecin ilerlemesini sağlamakta elini güçlendiren iki ana unsur, kamuoyu nezdindeki yüksek popülaritesi ve daha devletçi sistemleri savunan söylemin, 2001 ekonomik krizi yüzünden meşruiyetini kaybetmiş olmasıydı. Bu sayede, serbestleşme karşıtlığını rahatlıkla marjinalize eden iktidar, popülaritesi sayesinde kazandığı ardışık seçimlerle de, bürokrasideki hakimiyetini peyderpey perçinledi.



Bütün bu hikaye içinde göze çarpan ana etken, 2002 seçimlerinin Türkiye’de, liberal ekonomik politikalar lehine yarattığı kırılmanın, siyasal iktidarın seçim başarıları sayesinde ilerleyebilmiş olmasıdır. Dolayısıyla, Türk elektrik sektörü serbestleşmesi de, 2002 seçimlerinin yarattığı fırsat penceresinin bir ürünüdür. 2002 ve ardından 2007 seçimlerinde farklı bir sonuç çıksaydı ve kuvvetli bir tek parti iktidarı oluşmasaydı veya devam ettirilemeseydi, elektrik sektörü serbestleşmesi ilerleyebilir miydi? Tarih metodolojisi açısından, geçmişe dönük bu tür sorular anlamsızdır. Lakin, alternatif gerçeklik senaryolarını mukayese edebilmek açısından, bu sorunun muhtemel cevaplarının tetkiki önem arz etmektedir.

Bugün gelinen noktada ise, elektrik sektörünün her segmentinde sorunlar yığılmış durumda. Elektriğin üreticisi yeterince karlı satamıyor, dağıtıcısı döviz borcunu ödeyemiyor ve tedarikçisi rekabetçi bir piyasa bulamıyor. Bu durumu göz önünde tutan devlet, yerli kömüre, doğalgaza, yenilenebilir kaynaklara ve elektrik dağıtım şirketlerine çeşitli teşvikler / garantiler sunuyor, ulusal elektrik tarifesi bir türlü kaldırılamıyor ve bunların hepsi, gerekçesinden bağımsız olarak, piyasa bozucu bir etki yapıyor. Bir tarafta özel sektör yatırımcıları, kendilerince haklı olarak, menfaatlerini korumak gayesiyle, devletin piyasa bozucu etkilerinden rahatsızlık duymuyorlar. Diğer tarafta yöneticiler, elektriği çeşitli sosyal hedeflere erişmenin, ama özellikle iç siyasetin bir aracı olarak istismar etmeyi sürdürüyorlar; neredeyse her yıl seçim olan bir ülkede, siyasi rasyonalite, seçmen desteğinin sürdürülmesini mecburen önceliyor.

Aslında bunların hiçbiri, kendi içinde ideolojik olarak iyi ya da kötü değil; sadece bir tercih olarak anlam taşıyor. Yine de, bu resimdeki sorun, Türk elektrik sektörünün ne düzgün işleyen ve rekabetçi bir serbest piyasaya dönüşebilmiş, ne de kamunun hakim olduğu bir şekilde kalabilmiş olmasıdır. Mevcut durumda, hem elektrik sektörümüzün tam rekabetçi ve serbest bir piyasa şeklinde çalışacağını yasal olarak kabul etmiş durumdayız, hem de çeşitli sebeplerle bu yolda bir ileri bir geri gidiyoruz. Zaten bu yüzden Türk elektrik piyasası, hibrit olarak adlandırılan bir niteliğe sahip.

Tam da bu noktada, fırsat penceresi kavramı öne çıkmakta. Fırsat penceresi, genelde, büyük siyasal değişimlerin hemen akabinde oluşan geçici güç boşluğunda, yöneticilerin, reform yapma konusunda kendilerini daha rahat hissetmelerini ifade etmekte. Her reformun kendi yarattığı kaybedenleri olduğu göz önünde bulundurulursa, fırsat penceresi, yöneticilerin, yaptıkları reformun kısa vadedeki muzır etkilerini ve siyasi maliyetlerini, bir sonraki seçime kadar telafi edebilecekleri yeterli zamana sahip olmalarını vurgulamakta.

Türkiye de, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra, seçimsiz geçecek birkaç yıllık bir süre elde edebilirse, ekonominin diğer alanlarında olduğu gibi, elektrik sektöründe de ihtiyaç duyulan reformları gerçekleştirebilir. Bu anlamda, 31 Mart sonrası başlayacak mevsimsel bahar, reformlar anlamında da bir bahar teşkil edebilir ve fırsat penceremizi açarak, taze bahar havasından istifade edebiliriz. Böyle bir süreç elde edilebilirse, öncelikle elektrik fiyatının iç siyasetin bir aracı olmaktan çıkarılmasıyla, yani fiyatların devlet eliyle belirlenmesinden vazgeçilmesiyle başlanabilir. Aslında, sırf bu bile gerçekleştirilebilse ve fiyatlar piyasa tarafından belirlenebilse, üretim ve tedarik segmentlerindeki birçok sıkıntı kendiliğinden çözülmüş olur. Elbette bu, hem hanehalkı ve diğer tüketiciler için, hem de bazı üretim santralleri için can yakıcı olabilir. Zaten, seçimsiz bir fırsat penceresi de bu yüzden gerekli. Dağıtım segmentindeki sorunların doğal yoldan halli için ise, Türk Lirası’nın değer kazanması önem taşıyor.

Kısaca, elektrik sektörü serbestleşmesinin ilerletilebilmesi açısından, seçim havasının, yöneticileri oy avcılığına mahkum eden ikliminden derhal kurtulmak önem taşıyor. Ancak bu sayede, toplumda kısa vadede kızgınlık yaratacak, ama uzun vadede telafi edilebilecek büyük reformlar yapılabilir. Türk elektrik sektörünün, serbestleşme sürecinin ilerletilerek tıkanıklıkların aşılmasına acilen ihtiyacı var.
Aslı İçin: Enerji Panorama

Yorumlar

Çok Okunan | Most Read

Ege’deki Enerji Tesislerimizi Kıbrıs’taki Askerimiz Koruyor

Türkiye, denize kurulacak ilk rüzgar enerjisi santralini, Ege kıyılarının kuzey kesiminde veya Trakya’nın Karadeniz kıyılarında inşa etmeyi tasarlıyor. Bu sebeple, özellikle kuzey Ege’de yoğunlaşan enerji tesislerimizin güvenliğini tekrar gözden geçirmenin tam zamanı. Bunu gerekli kılan başka ek sebepler de var. Türkiye’nin yoğun dış politika gündemini ve askeri operasyonlarını fırsat bilen Yunanistan’ın, Ege’de mütecaviz girişimlerini sıklaştırması ve ısınan doğu Akdeniz jeopolitiği, Ankara-Atina arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlar. Ankara’nın Vaşington ve Brüksel ile ilişkilerinin bozuk olması da, Atina’nın elini güçlendiriyor. Daha fazla enerji yatırımının kuzey Ege’de toplanması ise, halihazırda Yunanistan hava kuvvetlerinin tehdidine açık olan kritik enerji altyapımızın oranını artıracak. Bu durumu engellemek için Türkiye’nin elindeki en büyük imkan ise, Kıbrıs’ta konuşlu Türk askeri.

Litvanya'da Bir Türk İli: Trakay

Karayların, ya da diğer bir deyişle Karaim halkının, yaşadığı yer hem anayurttan hem de Osmanlı arazisinden çok uzaklarda bir Türk ili. Baltık ülkelerinden Litvanya'nın başkenti Vilnüs'e 35 km uzaklıkta 5.400 nüfuslu bir cennet köşesi olan bu diyar, Musevi olan Karay Türklerinin Litvanya'daki başkenti konumunda. Karay Türkleri, 1397-1398'de Litvan Dukası Vytautas tarafından Kırım'dan getirilmişler ve Vytautas'ın gayri resmi başkenti olan Trakay'a yerleştirilmişler. Kaynaklara göre Vytautas, 14. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiş çok kanlı bir savaştan sonra Karayların savaşçılığını çok beğenmiş ve özel muhafızı olmaları için onları Trakay kalesine yerleştirmiş.Tarih boyunca Rusya, Almanya ve Lehistan (Polonya) üçgeninde birçok sıkıntılar çeken Karaylar'ın nüfusu 18. yüzyıl başlarında bir ara 3 aileye kadar düşmesine rağmen bu uzak akrabalarımız kendilerini toplamayı başarmışlar ve her türlü badireleri atlatarak şu anda sadece Trakay da bile 300 civarınd

Türkiye-ABD Gerilimi ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği

Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında, ikili ilişkiler tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanmakta. Yakın bir zamana kadar birçok konuda anlaşabilen ve birbirlerini “stratejik ortak”, “müttefik” gibi sıfatlarla niteleyen iki ülkenin ilişkilerinin hızla bozulmasının, hatta karşılıklı başkentlerdeki vize işlemlerini durdurma noktasına gelmelerinin altında yatan birçok sebep var. Küresel sistemin hala en güçlü aktörü olan ABD ile yaşanan gerilimin, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından kısa ve uzun vadede ne anlam taşıdığının tetkiki ise, sıklıkla gözden kaçırılmakta.